Evrim Sanat ve Mikado İletişim işbirliğiyle yayınlanan “Sanatın Evrimi” programının 73. bölümünde, değerli sanatçı ve eğitmen Merih Yıldız, sunucu Günsu Saraçoğlu’nun konuğu oldu. Program, sanatseverleri Yıldız’ın sanat yolculuğuna, eğitim felsefesine ve günümüz sanat dünyasına dair çarpıcı görüşlerine tanık olmaya davet etti.
Merih Yıldız, Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki tarihi Tokatlıyan Han’da bulunan atölyesinden ve buradaki canlı sanatçı topluluğundan bahsetti. Hanın, 1900’lerin başındaki Paris’te olduğu gibi, atölyelerin ve galerilerin bir arada olduğu bir anlayışa döndüğünü vurguladı. Özellikle “Açık Kapılar” etkinliklerinin hanı bir sanat çekim merkezi haline getirdiğini belirten Yıldız, yılda iki kez düzenlenen bu etkinliklerde sanatçıların bir hafta boyunca izleyicilere atölye kapılarını açtığını, eserleri hakkında sohbet ettiğini anlattı ve tüm sanatseverleri Tokatlıyan Han’daki atölyeleri ziyarete davet etti.

Yıldız, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki eğitim sürecinin kariyerinin temelini attığını ifade etti. 2003 yılında Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 2020’de aynı üniversitenin Temel Sanat ve Tasarım Bölümü’nde yüksek lisansını dereceyle tamamladı. Kendisini derinden etkileyen hocaları arasında; öğrenciyi kendiyle yüzleştirerek sanatsal bir içgörü kazandıran Cihat Aral, ona “istikrar”ı öğreten ve Beyoğlu’nun günlük yaşamını resmetmesini öneren Mehmet Mahir ve kavramsal sanat yönünü keşfetmesi için onu teşvik eden Şükrü Aysan’ın isimlerini andı. Bu üç farklı disiplinden beslenmenin, kendi özgün sanatsal sentezini oluşturmasında büyük bir avantaj olduğunun altını çizdi.

Sanatçı, ilk kişisel sergisi “Kentin Tanığı”ndan bugüne eserlerinin geçirdiği evrimi anlattı. İlk dönemlerinde kentin dokusunu, mimarisini ve insan ilişkilerini figüratif bir yaklaşımla resmettiğini ancak zamanla İstanbul’un betonlaşması ve insanların birbirine yabancılaşmasının onu rahatsız etmeye başladığını söyledi. Bu dönüşüm, onu metaforik bir dil kullanmaya itti. Toroslar’daki bir çalıştayda, “göç eden korkuluklar” fikri zihninde belirdi. Eserlerinde, artık tarlaların olmadığı, betonlaşmanın ve yalnızlaşmanın hüküm sürdüğü bir dünyada, doğadan ve içsel benliklerinden uzaklaşan insanları sembolize eden korkuluklar, uçan oyuncaklar gibi imgeler kullanmaya başladı. Amacının, izleyicinin içindeki “tozlanmış oyuncakları” temizlemek ve unutulmuş mutluluklara, çocuksu saflığa dair bir tebessüm ettirebilmek olduğunu ifade etti.
Merih Yıldız, bir eğitmen olarak benimsediği felsefeyi paylaştı. Sanat eğitiminde “yarışma” mantığının sığlaştırıcı ve ufku daraltıcı olduğuna inandığını vurguladı. Öğrencilerine sürekli hatalarını söylemenin onları eğitimden soğutabileceğini, bunun yerine yapabildikleri iyi şeylerden yola çıkarak onları yüreklendirmenin ve bulundukları yerden bir adım yukarı taşımanın esas olduğunu belirtti. Ona göre sanat, bir terapi, rehabilitasyon ve meditasyon biçimi. Derslerindeki temel amacın, pozitif enerjiyi yüksek tutarak, eğlenirken öğrenmek ve gelişmek olduğunun altını çizdi.
Programın sonlarına doğru, günümüz dünyasına ve sanatın toplumsal rolüne dair görüşlerini paylaşan Yıldız, iyimser bir bakış açısı sergiledi. İnsanlığın zihinsel evriminin olumlu yönde ilerlediğine dair inancını dile getirdi. Tüm sanatçı dostlarına seslenerek, “İyi ki varsınız. Sizler bu memlekete çok lazımsınız. Birbirimizi hep yüreklendirmeliyiz” mesajını verdi. Ona göre, bir sanatçının sergisi hepimizin sergisi, bir sanatçının sattığı eser hepimiz için umut verici bir haberdir.
