Eylül Aşkın’ın hazırlayıp sunduğu “Eylül Aşkın ile…”nin 107. bölümünde, belgesel sinemanın üretken isimlerinden yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran konuk edildi. Program, Kadıköy Uzun Hafız Sokak’ta bulunan Medusart Cafe’nin sıcak atmosferinde gerçekleşti.
Bu özel söyleşide Demirkıran, hem sinema yolculuğunu hem de müzik ve spor tarihi üzerine yaptığı belgesellerin arka planını tüm içtenliğiyle anlattı.
Sosyolojiden Belgeselciliğe Uzanan Yol
Sosyoloji lisans ve yüksek lisans eğitiminin, belgesel sinemaya yönelmesinde belirleyici olduğunu söyleyen Demirkıran, bu tercihin başta bilinçli olmadığını ancak zamanla tarihle ve coğrafyayla kurduğu ilişki sayesinde sinemaya derin bir bakış kazandırdığını vurguladı.
Üniversite yıllarında müzikle ilgilendiğini, İstanbul’a geldiğinde “müzik yapmanın yollarını aradığını” anlatan yönetmen, sosyolojik perspektifin araştırma ve bilgi inşası süreçlerinde kendisine büyük avantaj sağladığını ifade etti.

İlk Belgesel: Müzikte Bir Deney – Anadolu Rock’ın İzleri
Demirkıran’ın ilk filmi “Müzikte Bir Deney”, onu beklemediği bir şekilde Türkiye’nin popüler müzik tarihinin içine taşıdı.
Cem Karaca, Barış Manço ve Fikret Kızılok gibi isimlerin döneminin kayıt soundunun genç kuşakları hâlâ cezbettiğini söyleyen yönetmen, Anadolu Pop’un sosyolojik bağlamıyla ilgilenmesinin bu filmi ortaya çıkardığını anlattı.
20 yaşında çektiği ilk belgeseliyle İstanbul Film Festivali’ne seçilmesi, onun için hem şaşırtıcı hem öğretici bir deneyim olmuş. O dönemi “Gençtim, toydum; yönetmen demeye mahcup oluyordum.” diye anlatan Demirkıran, filmin müzik nostaljisine duyulan yoğun ilgiden güç aldığını belirtiyor.

“Deney”in Kuruluşu: Belgesel Üretiminde Bir Atölye
İlk belgeselin ardından abisi Cenk Demirkıran ile birlikte kurduğu yapım oluşumu “Deney”, yönetmenin uzun soluklu projelere imza atmasını sağladı.
Adını “denemek, yanılmak ve yeniden üretmek” fikrinden alan Deney, zamanla arkadaşların da katkı verdiği küçük ama üretken bir kolektife dönüşmüş.
Spor Tarihi Belgeselleri: Güzel Adam Süreyya ve Darüşşafaka’nın 100 Yılı
Belgeselcinin geniş kitleye ulaşan işlerindeki kırılma noktası ise spor tarihi üzerine çalışmaları oldu.
Beşiktaş’ın efsane isimlerinden malzemeci Süreyya Soner’in portresini anlattığı “Güzel Adam Süreyya” tam 7 yıl süren bir çalışma. Filmin IMDb’de aldığı 7.9’luk yüksek puan, belgeselin izleyicide karşılık bulduğunun bir göstergesi.
Ardından Darüşşafaka Spor Kulübü’nün 100. yılı üzerine hazırladığı belgesel, onu Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan spor tarihinin derinliklerine taşıdı.
Spor alanının Türkiye’de “bakir” bir belgesel alanı olduğunu ifade eden Demirkıran, müzik nostaljisine gösterilen ilginin spor nostaljisine pek gösterilmediğini, bu yüzden spor tarihinin çoğu zaman arka planda kaldığını söyledi.
Dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte spor belgesellerine ilginin arttığını da belirten yönetmen, 2024 yılında Türkiye’nin tek spor filmleri festivali olan Spor Filmleri Festivali’ni hayata geçirdiğini aktardı.

Güncel Projeler ve Gelecek Planları
Müzik ve spor tarihine olan kişisel ilgileri nedeniyle projelerinin ağırlıklı olarak bu alanlarda olduğunu söyleyen Demirkıran, savaş tarihi ve arkeoloji üzerine belgesel yapmayı da uzun zamandır arzuladığını ancak zaman ve koşullar nedeniyle bu alanlara henüz fırsat bulamadığını dile getirdi.
Hâlihazırda yeni bir spor belgeseli üzerinde çalışan yönetmen, ilk fırsatta kısa bir müzik belgeseli çekme planı olduğunu da programda paylaştı.




















































