Çağdaş Fransız edebiyatının en çarpıcı isimlerinden Édouard Louis, Salon İKSV’nin yeni başlattığı “Edebiyat Salonu” serisinin ilk konuğu olarak İstanbul’da okurlarıyla buluştu. Can Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan Eddy’nin Sonu, Şiddetin Tarihi ve Babamı Kim Öldürdü gibi eserleriyle tanınan yazar, bu yıl Mayıs ayında yayımlanan otobiyografik kitabı Değişmek ekseninde gerçekleşen söyleşide, toplumsal sınıf, kimlik mücadelesi ve şiddetin izlerini masaya yatırdı. Moderatörlüğünü tüm kitaplarını çeviren Ayberk Erkay‘ın üstlendiği etkinlik, Louis’nin Türkiye’deki ilk yüz yüze buluşması olarak edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı .
🌍 Toplumsal Sınıftan Edebiyata: Bir Dönüşüm Manifestosu
Édouard Louis, 1992’de Fransa’nın kuzeyindeki Amiens kentinde, işçi sınıfı bir ailede doğdu. Eddy Bellegueule olan doğum adını 2013’te değiştirerek başlattığı kimlik mücadelesi, yoksulluk, homofobi ve şiddetle örülü çocukluğundan kaçışının simgesi oldu. Ailesinde üniversiteye giden ilk kişi olarak École Normale Supérieure‘de eğitim alması ve siyaset bilimi yüksek lisansı yapması, onu “sınıf atlayan” bir yazar figürüne dönüştürdü. Bu dönüşüm, eserlerinde bireysel ve toplumsal çatışmaların kesişim noktası haline geldi .
Değişmek adlı son kitabında, çocukluğunda maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddeti “intikam almak için bedel ödeme” metaforuyla anlatan Louis, bireyin içsel devriminin toplumsal dönüşümle nasıl iç içe geçtiğini vurguladı. Söyleşide, “Bir sınıftan kaçarken ruhunuzu kaybedebilirsiniz” diyerek, eğitimle elde ettiği entelektüel statünün bile iç hesaplaşmaları sonlandırmadığına dikkat çekti .
✍️ Değişmek: Otobiyografinin Siyasetle Dansı
Louis‘nin otobiyografik anlatıları, geleneksel “yazar portresi” kalıplarını yıkıyor. Değişmek, yalnızca kişisel bir kurtuluş hikâyesi değil; Fransa’nın sınıfsal bölünmüşlüğünün anatomisi olarak okunuyor. Kitapta, işçi sınıfı mahallesinde eşcinsel kimliğiyle hedef olan bir çocuğun, adını ve bedenini dönüştürerek “yeni bir insan” yaratma çabası, siyasetin bireyin en mahrem alanına nasıl sızdığını gözler önüne seriyor .
Yazar, söyleşide bu süreci “Kendimi öldürmeden başka biri olamazdım” sözleriyle tanımladı. Toplumsal normların dayattığı şiddeti, edebiyat aracılığıyla politik bir silaha dönüştürdüğünü belirterek, “Yazmak, maruz kaldığım nefreti sahiplenme eylemidir” diye ekledi .

🌟 Edebiyat Salonu: İKSV’nin Kültürel Mirasa Yatırımı
Salon İKSV‘nin yeni serisi Edebiyat Salonu, Louis ile başlayarak Türkiye’de edebiyatın performatif gücüne odaklanan bir platform yaratmayı amaçlıyor. Etkinlik, yalnızca bir söyleşiden ibaret değil; yazarın kitaplarını tiyatroya uyarlayan performans sanatçılarıyla diyalog ve çok dilli edebiyat tartışmaları için zemin hazırlıyor .
200 kişilik kapasitesi kısa sürede dolan etkinlik , İstanbul’un kültür hayatına deneysel bir soluk getirdi. Katılımcılar arasında akademisyenler, LGBTQ+ aktivistleri ve genç yazarların bulunması, Louis’nin Türkiye’deki toplumsal muhalefetle kurduğu organik bağı da gösterdi .
🔄 Çeviri ve Kimlik: Ayberk Erkay’ın Küratörlüğü
Söyleşinin moderatörü Ayberk Erkay, Louis’nin Türkçedeki “sesi” olarak kritik bir rol üstlendi. Akademisyen ve çevirmen kimliğiyle, yazarın Fransızca’daki sınıfsal argosunu Türkçenin toplumsal katmanlarına ustalıkla taşıdı. Özellikle Şiddetin Tarihi‘ndeki metaforik dilin çevirisinde, “Şiddeti anlatırken şiirsellik kaybetmemek” ilkesini benimsediğini vurguladı .
Erkay, söyleşide Louis’nin “dönüşüm” kavramını nasıl evrenselleştirdiğine dikkat çekti: “Édouard, Amiens’deki bir çocuğun hikâyesini anlatarak İstanbul’daki bir okuru da dönüştürebiliyor. Bu, edebiyatın sınır tanımayan gücüdür” .
🌐 Küresel Yankı: Sahneden Siyaset Arenasına
Louis’nin kitapları 25 dile çevrildi ve Avrupa tiyatrolarında belgesel-drama tarzında sahnelendi. Babamı Kim Öldürdü adlı eser, Fransa’da emek reformlarına karşı protestolarda işçiler tarafından okunan bir manifesto haline geldi. Yazar, söyleşide bu etkiyi “Edebiyat, sokaktaki mücadelenin arşividir” diyerek yorumladı .
Türkiye’de ise Can Yayınları‘nın Louis külliyatını yayımlama stratejisi, toplumsal meseleleri tartışmaya açan kitaplara verilen önemi gösteriyor. Değişmek‘in Türkçe basımının, homofobi ve sınıf ayrımcılığı gibi yerel tartışmalarla paralel okunması, edebiyatın siyasi bir araç olarak dirilişini kanıtlıyor .