Klasik müziğin en büyüleyici ve gizemli enstrümanlarından biri olan arp, genellikle orkestralarda arka planda kalan, ama duyulduğunda insanın içine işleyen bir tınıya sahip.
Türkiye’de bu enstrümana gönül vermiş sayılı isimlerden biri ise Zeynep Öykü. Müzikal geçmişi, teknik ustalığı ve düşünsel derinliğiyle, yalnızca bir yorumcu değil, aynı zamanda bir yol gösterici olarak da dikkat çekiyor. Geçtiğimiz haftalarda Bilecik’in Gölpazarı ilçesinde, doğayla iç içe mütevazı yaşam alanında gerçekleştirdiği röportajda gazeteci Deniz Ali Tatar’a içtenlikle açıldı. Bu röportaj, müziğin ve sanatın derinliklerine yapılan sakin ama etkileyici bir yolculuk niteliğindeydi.

SANATIN ZAMANSIZLIĞI VE KALICILIĞI ÜZERİNE
Röportaj boyunca en çok vurgulanan temalardan biri, sanatın geçici değil zamansız ve evrensel bir değer olduğu fikriydi. Zeynep Öykü, bu düşüncesini şu sözlerle ifade ediyor:
"Sanat, insanın varoluşuna dokunan en derin ifade biçimidir. Bizden geriye kalacak olan da bu olacaktır."
Bu söz, onun sanat anlayışının özünü oluşturuyor. Sanatın yalnızca estetik bir uğraş değil; yaşamı, düşünceyi ve duyguyu anlamlandıran, gelecek kuşaklara aktarılabilecek bir miras olduğunu savunuyor. Ona göre, gerçek sanat zamanın ötesindedir; değişen koşullar ve gündemler karşısında bile kendi değerini korur.

BİR ENSTRÜMANIN ÖTESİNDE: ARP VE ONUN RUHU
Arp ile tanışması çocukluk yıllarında başlayan Zeynep Öykü, yıllar içinde bu çalgıyla derin bir bağ kurmuş. Özellikle erken dönem müziklerine ve tarihi arp tekniklerine yönelmesi, onu Türkiye’de bu alanda öne çıkan nadir sanatçılardan biri hâline getirmiş. Ancak onun için arp sadece çalınan bir enstrüman değil; bir canlı gibi ruhu olan, nefes alan bir varlık:
"Her arpın bir ruhu var. Atölyemden çıkan her enstrüman, adeta yeni bir can bulmuş gibi hissettiriyor. O sesin ilk defa duyulması beni her seferinde heyecanlandırıyor."
Kendi enstrümanlarını üretmesi, onun müziğe olan yaklaşımının ne kadar bütünsel olduğunu gösteriyor. Arpın yalnızca teknik değil; aynı zamanda duygusal, felsefi ve hatta fiziksel bir boyutu olduğuna inanıyor.

TÜRKİYE’DE ARP VE TOPLUMSAL ALGILAR
Arp, Türkiye’de hâlâ geniş kitleler tarafından tanınmayan bir çalgı. Zeynep Öykü, bu durumu samimi bir dille dile getiriyor. Ona göre arpın naif yapısı ve farklı tınısı, bu coğrafyada da kendine yer bulabilir; yeter ki doğru tanıtılsın, doğru anlatılsın:
"Bu topraklarda sesine çok yakışan bir enstrüman arp; ne yazık ki tanınırlığı hâlâ sınırlı."
Toplumda arpın nasıl algılandığı üzerine de düşündüren örnekler veriyor. Örneğin, Cem Yılmaz’ın G.O.R.A. filminde arpın yer aldığı meşhur sahneden söz ederken tebessüm ediyor:
"Orada gerçek arp sesi olsaydı, insanlar arpı ilk kez duyduklarında daha da büyülenebilirdi."
Bu tespiti, popüler kültürün bile farkında olmadan müzik eğitimi için bir fırsata dönüşebileceğini gösteriyor. Öykü, sanatı sadece konser salonlarına hapsedilmiş bir uğraş olarak değil; toplumla iç içe, yaşayan bir kültür olarak görüyor.
KALICILIK İÇİN EĞİTİM VE PAYLAŞIM
Zeynep Öykü’nün üzerinde özellikle durduğu bir diğer konu da eğitim. Ona göre bir sanatçının gerçek başarısı yalnızca sahnede değil; öğrettiklerinde, aktardıklarında da gizli. Eğitmenlik yaparak sadece bilgi değil, bir yaşam felsefesi de aktarıyor:
"Benim gücüm sınırlı. Ama eğittiğim insanlar aracılığıyla arpın sesi daha çok insana ulaşabilir. O zaman bu emek anlam kazanır."



